Güler ZERE

 

 

Şehit Düştüğü Tarih: 7 Mayıs 2010

 

Şehit Düştüğü Yer: İstanbul Küçükarmutlu

 

Doğduğu Tarih: 1972

 

Doğduğu Yer: Elazığ

 

Mezar Yeri: Gülmez mezarlığı, Elazığ

 

 

Güler Zere yoldaşımız, 1972 Elazığ doğumludur. Emekçi bir ailenin çocuğu olarak büyüdü.

Aile çevresi genel olarak devrimcilerden oluşuyordu. Ancak esas olarak 1991 yılında, evlerine gelen Devrimci Sol’cularla tanışması, yaşamının yeni bir yön almasını sağladı. Artık o bir devrimci olarak mücadele edecekti. Gönlünde yatan ise, elbette Dersim dağlarıydı. 1992’de kısa bir süre İstanbul’da bulundu. O süreçte, darbe ihaneti nedeniyle gerillaya gönderilemedi. Ancak kısa süre sonra Elazığ’a dönerek, orada ilişki kurarak aynı yıl, 1992’de gerillaya katıldı.

Gerilla, gelecekti onun için. Gelecek partiydi. Özgeçmişinde şöyle diyordu: “Hedefimiz devrimdir, bu hedefe partimiz öncülüğünde ulaşacağız. Partim benim için vazgeçilmezliğimdir, Parti benim herşeyimdir... Geleceğimi Parti’den ayrı düşünemiyorum.”

1995 yılının Ekim ayında, rahatsızlığı nedeniyle tedavisi için şehire gönderildi. 1995 Aralığında uzun tutsaklık süreci başladı.

19 Aralık katliamını Malatya Hapishanesi’nde karşıladı. Tecrit koşullarının dayatılmasına karşı, yoldaşlarıyla direniş çizgisinde oldu. Hastalığı gündeme geldiğinde, yeni bir sınav vardı karşısında.

Oligarşi, “af dilemeyi dayatıyordu. Af dilersen tedavi olabilirsin! Oligarşinin söylediği bu kadar açık ve katıydı. Güler, bu dayatma karşısında netti, tereddütsüzdü. Merhamete bir an bile dönüp bakmadı. En zor koşullarda, hastalığının en kötü dönemlerinde, devrimi ve sosyalizmi savunmaya devam etti.

Evet, tedavisi yapılmayabilir, hastanede, tecrit altında ölebilirdi, ama boyun eğmemiş bir devrimci olarak ölürdü. işte şimdi olduğu gibi...

Boyun eğmemiş bir devrimci olarak, tecrit altında değil, onlarca şehit vermiş bir direniş mahallesinde verdi son nefesini.

Her şehidimizin son nefesi, bizim için yeni bir başlangıçtır. Onların mirasını devraldığımız, onların hesabını sormaya and içtiğimiz bir başlangıç.

And olsun, Güler yoldaşımızın da hesabını soracağız.

Tecrite karşı büyük direnişte verdiğimiz 122 şehidin yanına yazacağız onun ismini de, onlarla birlikte soracağız onun hesabını da.

 

(Yukarıdaki özgeçmiş, 9 Mayıs 2010 Tarihli, 383 No'lu Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi Basın Bürosu Açıklamasından alınmıştır.)

 

***

 

(Aşağıdaki mesajı Güler Zere şehit düştükten sonra aydınlara ve sanatçılara gönderilmek üzere yazmıştır.)

 

Aydınlara, Sanatçılara

 

Merhaba,

Siz bu satırları okuduğunuzda ben fiziken aranızda olmayacağım. Beni nasıl zulmün elinden çekip aldığınızı biliyorsunuz. Ama çok geç kalındı. Bana dışarıda ölme hakkı tanındı. Yaşam hakkı tanınmadı. Daha onlarca hasta tutsak var. Sizlerden isteğim onlara yaşam hakkı arayın. Onlar yaşasın. Onlar için geç olmadan ellerinizi uzatın, kollarınızı uzatın. Onlar için geç olmadan vicdanınızı uzatın. Hadi ben de sizlerle beraberim. Hepinize saygılar, sevgiler.

Güler ZERE, 16 Mart 2010

 

(Bu metin Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm İçin Yürüyüş Dergisinin 16 Mayıs 2010 tarihli 216. sayısında yayınlanmıştır.)

 

***

 

 (Aşağıdaki mesajı Güler Zere, yoldaşlarına hitaben şehit düştükten sonra iletilmek üzere yazmıştır.)

 

Yoldaşlarıma,

 

Merhaba,

Bildiklerim, bilmediklerim hepinizin ismini geçiriyorum aklımda. Nerede olursanız olun. Uzak diyardakiler, mücadelenin her alanında, her yerde hepiniz benimlesiniz. Her an yanımda oldunuz. Yakınımdakiler hep yanıbaşımdaydınız. Hangi birinizin adını sayayım. Elleriniz hep ellerimde oldu. Çırpındınız benim için. Gözlerinizde çok şey gördüm. Güç verdiniz. Sizlerin karşısında çoğu zaman acılarla boğuşmak beni utandırdı. Bunun için özür diliyorum. Bana yoldaş sevgisini en üst boyutta yaşattınız. Zaten bu da bize has. Ancak bizler birbirimizi böyle sevebiliriz. Ancak biz birbirimiz için ölebiliriz. Tarihimiz de örnektir buna. Sizlerin yoldaşı olmaktan onur duyuyorum. Kollarınızın arasında olmak çok huzur verici. Sizlerle beraber geçirdiğim her gün, saat ya da dakika benim için çok güzeldi.

Tutsak yoldaşlarım ise satırlarıyla bana hep güç oldular. Dört duvar arasında tecritte olsanız da sizler hep benimleydiniz. Sizsiz bir saniyem bile olmadı. Hepinizin yüreği yüreğimin yanındaydı. Birlikte atıyorlardı. Bize yoldaş bağlılığını, yoldaş sevgisini öğreten Umuda teşekkür ederim.

Canım yoldaşlarım,

Hepinizi çok seviyorum. Hepinizin ellerinizden sımsıkı kavrıyor, sonra kucaklıyor ve öpüyorum.

Sevgilerimle

Güler Zere

1 Nisan 2010

 

(Bu metin Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm İçin Yürüyüş Dergisinin 16 Mayıs 2010 tarihli 216. sayısında yayınlanmıştır.)

 

***

 

Nagehan KURT’a

 

Canım ablam,

Bu satırlarım sana teşekkür etmek için. Belki yüzüne karşı etmek daha güzel olurdu ama o biraz zorlaşıyor böylesi zamanlarda. Ben de bu nedenle zamanım varken birkaç satır yazmak istedim. Sen de ben buraya getirildikten sonra emek verenlerdensin. Yaptığın her şey için sana teşekkür ediyorum. Önceden mektuplarla tanıdım seni. Sonra yanıbaşımda. Mücadeledeki hareketliliğin, koşuşturmacan gurur verici. Biliyorum ki ablam kendini yenilemedeki çaban azmin her zaman devam edecektir. Neslihan'ımız, sen, çocukların hepiniz çok güzel bir bütünlük sağlamışsınız bu kavgada. Onları benim yerime öp abla. Ve umudumuza sımsıkı sarıl abla. Seni seviyorum. Hasretle öpüyorum. Seni üzdüysem özür dilerim.

21 Mart, Güler Zere

 

(Bu yazı Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm İçin Yürüyüş Dergisinin 16 Mayıs 2010 tarihli 216. sayısında yayınlanmıştır.)

 

***

 

(Güler Zere’nin şehidimiz Eyüp Baş’a hitaben yazdığı yazısıdır. )

    

    

 Güler’den Eyüp’e “İşte biliyorsun şuramızdasın.”

 

Sevgili Eyüp

Sana bu satırları yazmak bilsen ne kadar zor. Bu şehre geldiğimden beri sensin her taraf. Hele de bu direniş mahallesinde, bütün yollar sana çıkıyor... Böyle dedim ama acele ettim. Baştan almalıyım.

Sana yazmayı düşünüyorum günlerdir, içimden kaç kez yazdım ve kaç kez yazdıklarımı sildim ben bile bilmiyorum. Seninle başlayan cümleler kurdum hep. Cümleler dağıldı. Sildim yeniden yeniden cümleler kurdum. Buruk kaldı bir tarafım. Hep öyle ya, senden bahsedilince daha da buruklaşıyorum. Sanki senin ömrünü çalmışım gibi Eyüp.

Sonra başa dönüyorum tekrar. Yakın yılları deviriyorum elimle. Sana ulaşıyorum. O küçücük anımıza! Sen hatırlar mısın? diye soramayacağım, ama hatırladığını biliyorum. Hani bana kızdığın mektup satırları. Bir yanlış anlaşılma vardı ve ben o satırları okuduğumda çok ağlamıştım. Aynı süreçte sen dışarıdaydın. Ve benim o mektup karşısındaki göz yaşlarımı öğrenmiştin. Senden kısacık bir mektup almıştım gönlümü yapmaya çalışan. Yanındaki arkadaş yazmıştı senin ne kadar üzüldüğünü. Bana göz yaşı döktüren o anı hep tebessümle hatırladım sonrasında. Hele de senin cümlelerine bile sinen telaşını, gayretini hatırladıkça.

İşte gerisini biliyorsun. Sen dışarıda umudu büyütmek için koşturuyordun. Biz tecrit hücrelerindeydik.

Şimdi buradayım. Nasıl burada olduğumu bilmiyorsun. Çünkü en çok sen çalışmışsın Eyüp. En çok sen emek vermişsin benim özgür olmam için. Sana teşekkür ediyorum sevgili Eyüp.

Bak senin evdeyim. Duvarlarında, her köşesinde senin olduğun bu evde. Sesizce dolaşıyorsun bu evde Eyüp. Ben hala senden bahsedilince buruklaşıyorum. Sanki...

Dedim ya, bütün yollar sana çıkıyor diye. Bütün yollar sana çıkıyor Armutlu’da. Gelenlerin gözlerinde seni görüyorum. Gözleri “Eyüp” deyince bir parlıyor, bir donuklaşıyor. Bilirsin bu halleri.

Sana anlatmalıyım. Birgün kapı açıldı, içeri babası ile beraber bir çocuk girdi. Kara gözlü bir çocuk. Oturur oturmaz seni sordu. Biz sustuk. O seni aradı evin içerisinde çatılmış kaşlarıyla. Gözlerinde sen Eyüp. Dilinde yine sen. Hiç görmedim o çocukla buluşma anlarınızı, fakat kendimce canlandırdım gözümde. Sen başını okşuyordun, o da sana “çok bilmiş” sorular soruyordu.

Sonrası mı? Sonrası Eyüp, çocuk ısrarla seni sordu yine. Aynı çatık kaşlarıyla sordu. “Nerde Eyüp abi?” dedi. “Eyüp abin şimdi burada değil, ama sen büyüdüğünde yanına gelecek, onu göreceksin” dedik. Kafasına yattı ki sesini çıkarmadı. Düşündüm şimdi küçük yüreğindesin bunun farkında değil. Ama yarın büyüdüğünde senin daha çok farkında olacak. Senden hatırladıklarını gururla anlatacak, işte o zaman seni görecek. Yanlış mı yaptım?

Gülümsüyorsun. Çocuk da sana bakıyor Eyüp. Ayrılırken kara gözlerinde sen vardın yine. Kaşları hala çatıktı. Bir an korktum seni alıp götürdü diye. Arkasından baktım. Çocuğun bakışlarından çıkıp geldin. Sen yine bu evdesin. Sen yine Armutlu?  dasın. Sen yine toplantılardasın. Sen umutlu gözlerdesin.

Sen, işte biliyorsun Eyüp, şuramızdasın. 

 

(Bu yazı Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm İçin Yürüyüş Dergisinin 24 Ocak 2010 tarihli 204. sayısında yayınlanmıştır.)

 

 

Hakkında Daha Geniş Bilgi İçin...

 

Yoldaşları, yakınları Güler Zere’yi Anlatıyor:

 

 

Geri